Pazar, Temmuz 10, 2005

BÜYÜK KAVUŞMA

Âyet ve hadislerin ışığında
ÖLÜM, KIYAMET VE DİRİLİŞ

Dünya-kabir-kıyamet-âhiret yolculuğunun bütün ana duraklarını kapsayan bir rehber
_______________

Cennet size ayakkabınızın bağından daha yakındır.
Cehennem de öyle.
Hadis-i şerif
________________


Kıyamet ve âhiret öylesine yakın ki bize…
Bu dünyadan ayrılmak bir anlık iş. Ondan sonrası da ertesi sabah gibi.
Daha sonrası ise sonsuzluk…
Orada dünyanın on misli kadar bir mülke herbirimiz tek başına sahip olabiliriz.
Yahut böyle bir talih ayağımıza kadar gelmişken onu kaçırabiliriz.
Aslında onu kazanmak çok kolay.
Kaybetmek de öyle…
Kazanırsak, onu bu dünyada kazanacağız; kaybedersek yine burada kaybedeceğiz.
Dünya-kabir-kıyamet-âhiret yolculuğunun bütün ana duraklarını kapsayan bir rehber niteliğindeki bu kitap, tümüyle Kur’ân ve Hadise dayanarak hazırlandı.

İÇİNDEKİLER

Önsöz
1 Bir varmış, bir yokmuş
2 Diriltmekten kolay ne var?
3 İnsanın macerası
4 Öncesi ve sonrasıyla dünyamız
5 Bir kısacık ânın değeri
6 Sonsuzluğa ilk adım
7 Berzah âlemi
8 Kıyamete doğru
9 Ölümlerin en korkuncu
10 Sonsuzluğun ilk günü
11 Mahşerden sahneler
12 Kitap ortaya konduğunda
13 Rabbin kuluyla konuştuğu gün
14 İşte kitap, işte hesap
15 Rahmetin bir başka tecellîsi: şefaat
16 Delilsiz gidilmez, yollar yamandır
17 Havuz başında randevu
18 Cennete giriş
19 Cennette hayat
20 Cennetin de ötesi
21 Cennet Cennet üstünde
22 Azgınların yeri Cehennem
23 Cennete en son girenler
24 Son söz


ÖNSÖZ

ÂHİRET İNANCI, imanın da, hayatın da en önemli gerçeğidir. Gerek iman, gerekse hayat, ancak âhirete iman sayesinde bir değer kazanır. Aksi takdirde, huzuruna çıkılıp da hesap verilmeyecek, yahut kendisine kavuşulmayacak bir Tanrı inancı bu hayatta bir anlam ifade etmez; yok olup gitmeye mahkûm insanların, hergün ölüme bir adım daha yaklaştığını göre göre bu fâni hayatı yaşamaya çalışması bir azap olmaktan öteye gitmezdi. Âhiret inancından bütünüyle yoksun toplumların içine düşebileceği durumu düşünmek ise, tüyleri ürpertmeye fazlasıyla yeter. Gerçi bugünkü haliyle dünyamız bu inançtan çok fazla nasibini almış görünmüyor; ama ya hiç nasibi olmasaydı? Ya insanları kötülükten alıkoyacak, bahtsızlara bir tesellî verecek, mazlumların yüreğine su serpecek bir âhiret ümidi tümüyle yok olsaydı? Eğer dünya bugün bütün olumsuzluklarına rağmen yaşanacak bir yer olmaya devam ediyorsa, insanlar bunu herşeyden önce âhiret inancına borçludurlar.

Fakat bunun tersi de aynı derecede geçerlidir: Eğer bugün dünyada ağız tadıyla yaşanamıyorsa, bunun başta gelen sebebi, âhiret inancının zayıflığından başka birşey değildir. Zira dünyanın küçük veya büyük bütün problemlerinin çözümü şu iki âyette toplanır:


Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür.
Kim zerre kadar kötülük yapmışsa, o da onu görür.
[1]


En küçük bir iyiliğin ve en küçük bir kötülüğün mutlaka karşılık bulacağına dair kesin bir inançladır ki, insanlar huzura kavuşur, insan toplulukları içinde yaşanacak hal alır. Bu inancın yokluğu halinde, başka bir felsefeyle yahut düşünülebilecek herhangi bir önlemle onun yerini doldurmak mümkün değildir. Eğer mümkün olsaydı, bugün biz kazandığımız paranın büyük kısmını birbirimizin kötülüklerinden korunmak için harcamak zorunda kalmazdık!

Bugün insanların en büyük ihtiyacı âhiret inancından ve onun güçlendirilmesinden ibarettir dersek, hiç de abartmış olmayız. Asıl abartı bunun tersi yöndedir. Bütün dikkatler dünya üzerinde odaklanmış, bütün çabalar temelsiz bir dünyanın gelip geçici oyalanmalarına yönelmiştir. Dünya hayatı zamanımızın kutsal değeri haline gelmiş, ona toz konduracak en küçük bir ima bile suç sayılır olmuştur. Ne çare ki, ona olan bu düşkünlüğümüz bize dünyayı kazandırmıyor. Ona bağlandıkça fakirleşiyor, mutsuzlaşıyor, dünyaca geriliyoruz. Oysa dünyaya âhiret tarafından bakabilsek, âhiret ile birlikte dünyamızı da yaşanır bir hale getirmiş olacağız. Herşeyden önce, ölümle barışacağız ve bu bize hayatın ne demek olduğunu gösterecek. Zira, Yahya Kemal’in dediği gibi, “Yaşamak zevki nedir, bilmez ölümden korkan.”

Âhirete inanmayı gerektiren sebepler üzerinde uzun uzadıya durmak, bu dünyada âhiretten haber veren maddî gerçekleri biteviye sıralamak mümkündür. Bunun önemi de, hiç kuşkusuz, inkâr edilemez. Fakat âhirette olup bitecek hadiselere gelince, tamamen farklı bir âlemden söz ettiğimizi unutmamalıyız. Onun için, ölüm ve ötesine sıra geldiğinde, tümüyle gayb haberlerine yönelmek zorundayız ki, bu haberlerin de iki güvenilir kaynağı vardır: Kur’ân ve sahih hadisler. Bunların dışında bir kaynağın âhiret hakkında tartışılmaz bir delil teşkil etmesi mümkün olmadığı gibi, Kur’ân’ın ve Hadisin işaretlerinden yola çıkıp da o âleme bu dünyanın varlıklarını ve ölçülerini uygulayarak birtakım yorumlar yapmak ve manzaralar çizmek de geçerli bir yol teşkil etmez. Çünkü berzah ve âhiret âlemleri, hem varlıklarıyla, hem de kanunlarıyla farklı âlemlerdir; bu dünyanın yasaları orada bir ölçü teşkil etmez. Bu bakımdan, elinizdeki kitapta, âhirete dair haberler tümüyle Kur’ân’a ve güvenilir rivayetlere dayanmaktadır; bunun ötesindeki haber, yorum ve tasvirlere itibar edilmemiştir.

Bununla birlikte, âhirete ait haberlerin ödül ve ceza olmak üzere iki yönünün bulunduğunu da dikkatten uzak tutmamak gerekir. Gerek Kur’ân, gerekse Hadis, bize her iki yönde de haberler vermektedir. Önemli olan, bu haberlerin özünü kavrayabilmek ve onları dengeli bir şekilde değerlendirebilmektir. Yoksa, ödül veya cezadan sadece bir tanesi üzerinde yoğunlaşmak veya bunların muhataplarını dikkate almamak gibi sebeplerle, tamamen doğru haberlere dayanarak yanlış ve yanıltıcı sonuçlara ulaşmak da pek kolaydır. Bir tarafta âhireti dünya hayatına tâbi kılacak ve âhireti umursamayanların keyfini kaçırmayacak şekilde dini yorumlayanlar, diğer tarafta da iman ehline dünya ile beraber âhireti de zehir etmeye çalışanların durumları ortadadır; bunların hepsi de aynı kitaba, aynı rivayetlere dayanmaktadır.

Kur’ân’ın ve Hadisin âhirete dair haberlerini toplu bir şekilde incelediğimizde, kendimizi bazı önemli sonuçlar karşısında buluyoruz.

Birincisi: Esas olan âhirettir; herşey ve özellikle insan, âhiret için vardır. Dünyanın da var oluş amacı bundan ibarettir. Yoksa, âhiret dünya için var olmadığı gibi, insan da bu dünya için yaratılmış değildir.

İkincisi: Âhirette de esas olan, ödüldür. Yaratılışa gerekçe teşkil eden şey, Yüce Allah’ın herşeyi kuşatan rahmetidir. O, kullarını rahmetinden sonsuz bir şekilde ve sonsuza kadar nasiplendirmek istemiş, onun için varlık âlemini yaratmıştır. Ceza ise, var olmakla birlikte, yaratılışın asıl amacı değildir; bu, asıl amaçtan sapan ve kendilerini rahmetten uzaklaştıranların kendi kendilerini mahkûm ettikleri bir âkıbettir.

Üçüncüsü: Kur’ân’da gerek Cennete, gerekse Cehenneme dair pek çok tasvir yer almaktadır. Bunlardan birincisi Allah’ın dostları, ikincisi ise düşmanları içindir. Mü’min ise, ne kadar günahkâr olursa olsun, hiçbir zaman Allah’ın düşmanı değildir; bu dünyada Rabbine düşmanlık etmediği için, âhirette de Ondan düşman muamelesi görmez. Onun için Kur’ân’da yer alan ve sözün gelişinden de anlaşılacağı gibi Allah’ın âyetlerini yalanlayan kâfirleri ilgilendiren Cehennem tasvirlerini yerli yerinde değerlendirmek ve bunların insanları şirkten ve inkârdan sakındırma amacı üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Tabii, bu, hiçbir zaman Allah’ın azabının hafife alınabileceği anlamına da gelmemelidir. Kur’ân’ın mü’minlere yönelik birçok emir ve yasağında “Allah’tan korkun” şeklinde ifadeler yer alır; mü’minlerin özellikleri arasında da “Allah’ın azabından korkmak” şeklinde bir nitelik vardır. Şu kadar var ki, bu korku, insanı ümitsizliğe düşüren değil, Allah’ın rahmetine sevk eden bir korku olmalıdır.

Dördüncüsü: Âhirete ait haberlerin bir yönü uyarı ve sakındırma, diğer yönü ise müjde içerir. Bunlar arasında bir denge vardır; bu haberleri naklederken, o ânın şartlarına göre birine ağırlık verilecek olsa bile, bu dengenin belirli sınırlar içinde korunması gerekir. Geçmişte, sakındırma yönüne fazlaca ağırlık verildiğini görüyoruz. Belki de bunun haklı sebepleri vardır. Zira zamanın şartlarına göre, insanların yükümlülük derecelerinde değişme olduğu da bir vakıadır. Peygamberimizin, Sahâbîlerine şu şekilde hitap ettiğini biliyoruz:


Siz öyle bir zamandasınız ki, içinizden kim kendisine emredilenin onda birini
terk etse helâk olur. Fakat öyle bir zaman gelecek ki, emredilenin onda birini
yapan, kurtulacak.
[2]

Bugünün dünyasına kim baksa rahatlıkla görür ki, bizim bulunduğumuz yer, hadiste anlatılan zamanların birincisinden çok ikincisine yakın düşmektedir. Bu bakımdan, dinin çok daha büyük bir duyarlılıkla yaşandığı zamanlarda sıkça tekrarlanma ihtiyacı duyulan uyarıları aynı şiddet içinde bugün tekrarlamanın çok fazla gerçekçi bir tutum teşkil edeceğini sanmıyoruz. Zamanımızın şartları, insanın Rabbinden ve Peygamberinden gelecek müjdelere daha çok ihtiyacının bulunduğunu ve bu tür haberlere daha içtenlikle cevap vereceğini göstermektedir. Risale-i Nur Külliyatının bu konuda ortaya koyduğu örnek, son derece ilginç ve başarılı bir yöntem teşkil etmektedir. Müjdeyi ve muhabbeti esas alan ve “Kabre gülerek girin” mesajını veren bu yöntemin etkileri büyük kitleler üzerinde görülmüş ve onları hem hayata, hem de âhirete ciddî bir şekilde bağladığı gözlenmiştir. Doğru olanı etkili bir şekilde anlatmak ve göstermek isteyenler için, bu yöntem, denenmiş bir örnek olarak ortada durmaktadır ki, elinizdeki kitapta da elden geldiğince aynı yol izlenmeye çalışılmıştır.

Değerli okuyucularımızı bu kitapla baş başa bırakmadan önce bir hatırlatma:Elinizdeki kitabın daha özlü bir başka versiyonu, Aile Okulu içinde yayınlanmıştır. Âhiret adını taşıyan ve dizinin altıncı kitabını teşkil eden bu çalışma, çocuklar ve yetişkinlerle birlikte, aile içinde—veya arkadaş grupları arasında—yürütülecek okuma ve müzakerelere esas teşkil etmek üzere hazırlanmıştır ve herbir bölüm, o bölümde işlenen konuları pekiştirecek ve hayata yansıtacak alıştırma ve etkinlikleri içermektedir.

[1] Zilzâl Sûresi, 99:7-8.
[2] Tirmizî, Fiten: 79.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

"Mumin Allahin dusmani degildir" ifadesi hem dogru hem de cok tesirli...

Ayetler ve İbretler / yeni bir dizi

KUR'AN ÇALIŞMALARINDA YENİ BİR SOLUK Bir süredir Dost TV ekranlarında yayınlanan Ayetler ve İbretler programının ilk 80 bölümü, iki kita...